Çoğunlukla toplum baskısı gibi görünse de aileyi kuranlar için ihtiyaç olarak görülüp toplumun gözünde itibar kazanma, neslin devamlılığı, uğraş, hedefe dönüşür. Yeryüzünün yetişme konusunda en çok emek isteyen canlısı insandır. Mesela bazı hayvanla doğduğu anda yiyeceği şeyi koku ya da duyu olarak hissedip derhal ekmeğinin peşine düşerler. Düşünsenize bütün fabrika ayarları yapılmış. Tak kullan. Ama insan öyle mi?
Daha hamilelik adına çıkılan yoldan itibaren başlıyor sorunlar. Anne bir, baba dokuz, konu komşu kırkdokuz doğuruyor. İsim düşünmekten tutun, doğum kontrollerinden, cinsiyetin ne olacağından, burcundan, giyiminden sözüm ona gelecek planlamasına kadar. Şimdi anlatırken bile zor geldiyse yaşayanların ‘çocuklar evin gülüdür’ gibi ibarelerde bulunması hiç de evin içini tarif etmez.
Bu konuda daha çok kendi izlenimlerim üzerine yorumlar yapacağım. Sahiden çocuk neden yapılıra kadar ineceksek neyse inelim.
1- Türün devam etmesi. (hak ediyorsa etsin)
2- Dünyanın insan devamlılığına ne kadar ihtiyacı var derseniz şimdiki şartlarda çok da ihtiyacı varmış gibi görünmüyor, çünkü günümüz rakamlarına bakarsak 7 milyar 3 yüz milyonun üzerinde insan yaşıyor.
3- İnsanoğlunun dünyaya faydası nedir?
Cevap: Faydadan çok zararı vardır.
4- 21. yüzyıl itibarıyla insan neslinin devamlılığı için mi uğraşılıyor yoksa doğumları daha kontrollü çoğalması için mi?
Bana kalırsa Ortadoğu, Asya ve Güney Amerika bölgeleri kuzeydekilere çoğunlukla hamal yetiştiriyorlar. Aralarından iyiler çıkıyor mu? Kırkta bir de çıksın bari.
5- Ailede çocuk olmalı mıdır?
İmkan varsa olmalıdır zira çocuğuna harcadığı parayı masraf olarak gören, çocuğu kendi içinde ailesine yükmüş gibi hissedecekse bana göre bu vebal almaktır, çünkü o çocuk dünyaya geleceği sırada senin çocuğun olmayı seçmedi, onu sen seçtiysen hayatına dair her şeyinden sorumlusun. Aile dediğin iki kişilik de olur. Bir ömür çocuk olmasa da olur. Çünkü iki insan çocuk için bir araya gelecekse hiç gelmesin daha iyidir. Fakat iki insanın bağlılığının bir meyve ile süslenmesiyse onun tadına doyulmaz mı acaba? Altından girip üstünden çıkıyorum akşam eve gelen babanın neşeli bir yüz görmesi sırtında gezdirmesi ona hoşuna gidecek şeyler aldığı zaman yüzündeki mutluluk ifadesi haricinde pozitif bir şey gelmiyor. Pozitifi de cebinden negatife düşerek kazanabiliyorsun.
6- Geçimsiz bir evliliği çocuk kurtarır mı?
Buna yarı yarıya olur cevabı veririm onun da komik bir bahanesi var: Çocuk demek uğraş, meşguliyet, naz niyaz, arıza, sıkıntı, ağlamak, çocuk, bezi, gazı, kıyafeti, bakımı… Yani tüm bunlarla uğraşan çiftin birbiriyle uğraşmaya, kusur bulmaya, bir şeyler konuşmaya fırsat bulup fikir ayrılığına düşmeye zaman bulamamaları. Ancak böyle kurtarır. Yani çocukla uğraşmak demek birbirleriyle uğraşmamak demektir.
7- Karı kocanın geçimsiz olmaları çocuğa bu ne kadar yansır?
Cevap: Henüz anne karnındayken yansımaya başlar. Nasılı da şudur? Çocuk anne ne yerse onu yer, ne düşünürse onu düşünür, ne hissederse onu hisseder. Nasıl mı anlaşılıyor? Sıkıntı ve stres türü şeyler böbrek, karaciğer, mide ve aferdersiniz basur yapmaya kadar etkiliyorsa çocuğu da birebir etkiler. Şimdi çocuk evliliği kurtarmasına yeniden dönelim: çocuk evliliği kurtarmaz ama ailenin en az bir dönem daha aile olmasını sağlamaya çalışır. Fakat bu durum iki taraftan birinin taviz vermesiyle ancak devam eder. Biri talimat verir, diğeri boyun eğer. Bu anlamda kendi kendine yetmeyen bir kadının baba evine dönme şansının bulunmaması durumunda ömürlük eziyete, bulunulan halden memnun olmaya çalışılmasına, kendi başına sessizce ağlamaya, ya da her şeyi içine atıp çıldırmaya kadar gider.
8- Ne yapmalı?
Bir kere kadın olmak demek dünyaya çocuk getirme zorunluluğu olmadığını bilmek demek, kadın insandır. Erkek demek baba olma zorunluluğu değildir, zira dışarıda baba görünümlü ama sadece biyolojik baba olmaktan öteye gidememiş milyonlarca sözde baba var. Anne babanın gönlü olsun diye çocuk yapılmaz, evliliği kurtarmak için çocuk yapılmaz, toplumda itibar sahibi olmak için çocuk yapılmaz, yaşlanınca bize baksın diye çocuk yapılmaz, henüz çocuksu biriyseniz çocuk yapılmaz, bünye olarak da yetişkin olmak gerekiyor.
9- İmkanın varsa çocuk yapılır, bir ailenin her şeyden önce çocuk için yapacağı hiçbir şeyin kendine yük olduğunu düşünmediği durumda yapılır. Bir çocuğun nasıl yetiştirileceğini tecrübeli insanlardan gerek dinleyerek gerekse okuyarak öğrendikten sonra çocuk yapılır.
10– Çocuğunuz üzerinde hakkınız var mıdır? Çocuğunuzun üzerinde hiçbir hakkınız yoktur. Yetişkin olacak yaşa gelene kadar yani kendi hayatını kazanacak yaşa kadar günahından, sevabından, yaşamından, öğrendiklerinden ve öğrenmediklerinden sorumlusunuz. Hani eskilerin deyimiyle “At sahibine göre kişnermiş.” Çocuk sizin imzanızdır. Nerede nasıl davranırsa davransın bütün davranışları aileye bağlanır.
Şimdi şu soruları çocuğu olanlar ve olacaklar kendine sorsun bakalım.
1- Kendinizi ne kadar yetiştirdiniz? Ona kendini yetiştirmeyi, hayat mücadelesini, kazanma ruhunu, kaybetme sabrını, hakkını aramayı, her şeyden önce nerede nasıl konuşacağını ne kadar öğrettiniz? Ya da çocuğunun olma için kılı kırk yaran, binbir türlü tedavi için kendisine iğne ilaç takviyesi uygulayanlar: Mecbur değilsiniz. İnsan bu dünyaya geldiyse hatırı sayılır şeyler yapmak için gelmiş olsun. kendi hatırı olmayan, çocuğundan dünyaya hatır bırakmasını neden bekler?
2- Dünyada olanlara sözüm yok ama dünyaya gelecek olanlar adına bir çift sözüm olur elbet: kendinizi maddi ve manevi anlamda gerçekten hazır hissediyorsanız ve yetişmiş olduğunuzdan eminseniz yol sizindir.
Son olarak da herkesin bilmediği bir sır vereyim:
Dünyanın yüzde 80’i, geriye kalan %20 nin refah içinde yaşaması için çalışır. yani %80 olan kısım sadece geçinmeye çalışır, maaşı ile banka arasında köprü görevi görürler. Şansları varsa maaş günü ailesini bir yerlere yemeğe götürür ki günümüz Türkiye şartlarında üç kişilik bir akşam yemeği bile eve alınan bir eşyanın taksit parasıdır. Neden bu düzen hep böyle devam ediyor? Çünkü kimi insanlar birbiriyle uğraşır, kimileri de fikirlerle uğraşır. Karısıyla oynayan çocukla uğraşır düşünmeye vakti kalmaz. Fikirlerle uğraşan kazanmanın yolunu bulur, fakirlerle uğraşır.
Derleyen ve hikayeleştiren: Servet Saygınoğlu